Hatti ülkesinde kıtlık yılları
Metin Alparslan*
Hitit ekonomisinin en değerli unsuru tarımdı. Hititler için tarım ürünleri yalnızca ticareti yapılabilen mallar ya da zenginliğin sembolü değildi; Devletin devamlılığını sağlayan adeta yaşamın bir ön şartıydı. Anadolu’da tarım büyük ölçüde yağmura bağlı olduğundan bunu başarıyla sürdürmek oldukça zordu. 1-2 yıl üst üste yeterli yağışın yağmaması sadece halkı değil Hitit Devletini de zor durumda bırakabilir. Bu nedenle güçlü bir devletin kurulabilmesi için öncelikle gıda üretiminin garanti altına alınması gerekiyordu. Genel anlamda Hititlerin bunu dönemin kurallarına göre en yeterli şekilde başardığını söyleyebiliriz. Ancak zaman zaman başlarının belaya girdiğini de biliyoruz. Doğal afetler ve salgın hastalıkların yanı sıra Hititleri zorlayan bir diğer faktör de yaşadıkları coğrafyaydı. Dönemsel iklim bozulmaları Anadolu’da, özellikle de karasal iklime sahip olan İç Anadolu’da kıtlıkların yaşanmasına neden oldu. Stripe ülkesindeki bu kıtlıkların izlerini çivi yazılı tabletlerden ilk elden okuyabiliyoruz.
İKLİM AKTİVİTELERİNİN HİTİT İMPARATORLUĞU ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Hitit kanunlarının 172. unsurunda kıtlık yıllarından bahsedilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak: Bir kimse, kıtlık yılında hür bir adamı kurtarırsa, korunan kişi ona yerine başka birini verir. Köle ise 10 şekel (400 gram) gümüş verir.
Görüldüğü gibi Hitit kanunları kıtlık durumunda devletin ve devlet için çalışanların mağduriyetini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Ancak Hititler bunu sadece insani bir görev olarak değil aynı zamanda devletin devamlılığını garanti altına almak için de yapmışlardır. Çünkü kıtlık bittiğinde yeniden işgücüne ihtiyaç duyulacak.
Mısır’ın en değerli firavunlarından II. Sınır ülkesinin en değerli hükümdarlarından biri olan Ramses III. Hattušili’nin ortasında imzalanan Kadeš Barış Antlaşması herkesin bildiği yazılı bir belgedir. Her iki hükümdarın da birbirleriyle geniş yazışmaları var. II. Ramses III. Hattušili’ye yazdığı bir mektubun sonundaki şu ifade tartışmamız açısından ilgi çekicidir (KUB 3.34):
… Hat ülkesinin prensi Himišarma, arpa ve buğday yüklü gemileri hızla karşılasın! Ve gemileri (tekrar) Mısır topraklarına göndersin…
Mektuptaki bu kısa açıklamadan Mısır’dan Anadolu’nun içlerine gönderilen bir tahıl sevkiyatını öğreniyoruz. Bu sevkiyat gemiyle, muhtemelen Hititlerin kontrolünde olan bir Akdeniz limanına, oradan da karayoluyla yapılıyordu. Metinde belirtilmese de bu liman kentinin Hitit belgelerinde sıklıkla bahsedilen ve muhtemelen Silifke civarında bulunan Ura olması muhtemeldir. Yazılı kaynaklarda ‘Uralı Tüccarlar’ın anılması da bunu kanıtlamaktadır.
Başka bir metin (Bo2810) bu açıdan daha da farklıdır:
…Oğlumun gemiyle ilgili bana yazdıklarına gelince, tahıl yüklü 139 gemi amacına ulaştı. Bana bunu neden yaptın? Neden sadece bir gün bile olsa ona sahip oldun? Oğlum benim ülkelerimde kıtlık olduğunu bilmiyor mu? Şimdi oğlum, (yükü) Ura veya Lašti-x[ ]’e boşaltsınlar…
Mektubu gönderenin Hitit hükümdarı olduğunu, alıcının da onun emri altında (belki de yerel bir kral) olabileceğini anlıyoruz. Ama daha da önemlisi Sınır ülkesinde zor zamanların yaşandığını öğreniyoruz. Hitit hükümdarı, ülkesinde kıtlık olduğunu ve yurt dışından tahıl ihtiyacı olduğunu açıkça yazmaktadır. Toplamda 139 adet tahıl yüklü gemi, Ura veya adını okuyamadığımız başka bir şehrin limanında (Lašti) boşaltılacak. Hitit hükümdarı sevkıyatın gecikmesinden memnun olmadığı için acil olarak tahıla ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz.
Yukarıda verdiğimiz üç örnek, iklimsel faaliyetlerin Hitit İmparatorluğu’nu ne ölçüde etkilediğini açıkça ortaya koymaktadır. Anadolu’da hayat bıçak sırtındaydı. Bunun en önemli etkeni coğrafyası ve iklimiydi.
Hititlerin zaman zaman kuraklıkla mücadele ettiğini Hitit metinlerinden öğrensek de bunların hepsi yaşam döngüsünün normal akışı içindeydi. Ancak bugün yaşadığımız kuraklık küresel iklim değişikliğinin bir sonucudur. Kuraklığın yanı sıra sıklıkla duyduğumuz fırtına, hortum ve su baskını haberleri de iklim krizinin sonuçlarıdır. Temennim küresel ısınmanın neden olduğu bu etkiler sonucunda gıda üretimimizin olumsuz etkilenmemesidir. Hitit hükümdarının Mısır’dan istediği gibi, Türkiye Cumhuriyeti hükümdarlarının başka bir devletten “tahıl” istemesini istemiyoruz! Bunu önlemek bizim elimizde diye düşünüyorum. Yeter ki bunun farkında olalım…
*İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Hititoloji Anabilim Dalı